Aşk, sonsuz bir gerilimdir

Paylaşmak güzeldir

Onlar İçin Aşkın Tarifi Böyle: Aşk, sonsuz bir gerilimdir

Elizabeth Taylor Richard Burton

Hollywood’un menekşe gözlü yıldızı Elizabeth Taylor ile İngilizlerin yakışıklı oyuncusu Richard Burton arasındaki büyük aşk bir film setinde başladı. Birlikte oynadıkları ilk film olan Kleopatra’yı çekiyorlardı.

İkili, aşklarını da ömür boyu bir film gibi yaşadı. Ateşli kıskançlık kavgalarının ardından yaşadıkları barışmaları bütün dünya izliyordu. İki kez evlenip boşandılar. Burton öldüğünde, onun yanına gömülmeyi isteyen Taylor’un bu talebi, üçüncü ve sonuncu bir evlenme talebi gibiydi. Ancak reddedildi, çünkü Richard bu kez bir başkasıyla evliydi…

Müziğe gelince O’nu anlatmaya gerek yok…

 

 

Elizabeth Taylor Richard Burton

Yağmur yağmış da, kokusunu salmış toprak

hava da soğuk mu soğuk

bizim saçakta bir serçe

gözleri çapak (çapak), tutturmuş bir türkü

Durur mu küçük serçe

hoop işte kanat çırptı

Uç uç serçe bir daha

O da ne

Yaprak üstünde bir çiğ.

Kimi gül sever, kimi şeftali

bi başına kaldı

bahçemdeki zambak çiçeği

Oysa kırdaki menekşeler

sevilme ümidi olmaksızın

salar(lar) kokularını.

Simülasyon

Bugün bir simülasyon dünyasında yaşıyor olduğumuz gerçeğinden sık sık şikayet ediyor gibiyizdir: Körfez Savaşı, başkanlık seçimleri veya “gerçek-hayat” programları gibi olaylar medya olayları olarak başlar ve sahici bir tözleri yoktur. Postmodern edebiyat genellikle yalnızca hiçbir şey söylemeden veya hiçbir şeye gönderme yapmadan üslupları ve imgeleri alıntılayan veya parodileştiren bir akım olarak tanımlanır. Daha önce dikkat çektiğimiz gibi, Jean Baudrillard, medya kültürünün her şeyi gerçeğe hiçbir gönderme yapmayan yüzeysel imgelere indirgemekte olduğunu öne sürer.

Deleuze’ün simulakra kavramı ise hem hayatın “daha gerçek” olduğu bir zamana geri dönme isteğiyle yanıp tutuşan nostaljiye karşı çıkar hem de artık hiçbir gerçek nedeni olmayan postmodern bir imgeler dünyasında yaşıyor olduğumuz fikrini yadsır. Deleuze’e göre simulakra veya imge gerçektir ve hayat bir simülasyondur ve her zaman öyle olagelmiştir –üreme, yaratma, oluş ve farklılık gücü. Hepimizin de dünyanın salt temsilleri veya inşaları olduğumuz fikri, yitirilmiş veya ulaşılamayan bir gerçek dünya koyutluyor gibidir. Gerçeğin postmodern yitirilişini ister övelim ister buna üzülelim, her iki model de simulakranın gerçek olmadığını, salt kopya olduğunu varsayar. Ama Deleuze’e göre simulakra ne yeni bir olaydır ne de basitçe kültürel bir olaydır. Simulakra gerçeğin yitirilişi veya terk edilişi değildir; gerçektir (olandır). Hayatın bir gücü, çeşitlenme güçlerini ve duygulanma güçlerini artırarak olur; olduğu şeyden başka bir biçime bürünür. (Henüz) olmadığı şeyi tahayyül eder veya yansıtır. Simüle eder: kendisinden daima daha fazlası olan bir hayatın gücü aracılığıyla tam da kendisinden başka bir şey oluştur. Eğer edebiyat bir simulakra gücüyse, bunun nedeni gerçekle hiçbir bağlantısı olmadan basitçe alıntılaması veya parodileştirmesi değildir; tam da yeni simülasyonlar ürettiği için, gerçeğin yeni bir ifadesini ürettiği için bir simulakra gücüdür.

Paylaşmak güzeldir

Leave a Comment