Bulaşıkçılıktan Sahneye bir başarı öyküsü, Leon Bridges
Leon Bridges kilise korosunda şarkı söyleyemeyecek kadar utangaç olduğu için müziğe hayli geç bir yaşta başladığını söylüyor. Leon Bridges daha 1 yıl öncesine kadar bulaşıkçılık, komilik gibi işlerde çalışarak hayatını kazanıyordu. Genç şarkıcının şansı bir anda dönmüş. Azimle çalışmasına ve her zaman pozitif olmasına bağlıyor başarısını. İlk single’ı Coming Home Şubat 2015’te Columbia Records’tan yayınlanmış. Teksas, Fort Worth’lu. Küçükken arkadaş partilerine gitmeme bile izin verilmezdi diyor Gerçi 26 yaşında olduğu düşünülürse çok da geç kalmış sayılmaz. Albümünü çıkarmadan önce bulaşıkçılıktan zaman buldukça, barlarda müzisyen arkadaşlarına katılıp gitar çalıp şarkı söylüyormuş. Retro bir tarzı var. Duygulu vokalleri, eskinin rhtym and blues ve soul şarkıcılarını andırıyor. Kendi bestelerini çalıp söylüyor. Muhteşem besteleri, enfes melodileri var.
Bilgi Dağarcığı
İnsanın evrendeki benzersiz varoluşunun sırrını açıklayabilecek iki farklı “gerçeklik” olduğunu söylüyor bize Eliade: Mitler ve Rüyalar. İki farklı dünya bu… Mitler Âlemi ve Rüyalar Âlemi. Peki, aslında ikisi de bir yalana dayanmıyor mu?
Yani gerçek-olmayana? Gerçeğin arayışında gerçek-olmayandan ne umabiliriz? Mitler, geleneksel, arkaik insanın, “ilkelin” dünyasına açılan bir kapı… Rüyalarsa “modern” insanın bir takıntısı.
Bahsi geleneksel ve modernden açınca, belki de fark etmeksizin son yüzyılın –hatta son birkaç yüzyılın– en önemli olaylarından birine temas etmiş oluruz: İki uygarlığın –bir tarafta geleneğin temsilcisi Doğu ile diğer tarafta modernliğin temsilcisi Batı’nın– karşılaşması ve hesaplaşması.
Neyse ki etnoloji, oryantalizm, karşılaştırmalı dinler tarihi, derinlik psikolojisi ve bilinçdışının keşfi, gerçeküstücülük vb. sanattan bilime ve felsefeye kadar pek çok alandaki gelişmeler ve yenilikler, “tuhaf” ve “yabancı” görünen şeyi anlamayı nispeten kolaylaştırıyor.
Aslında her ikisinin de derdi aynı. İnsanın dünyadaki benzersiz varoluşuna bir açıklama getirmek, onu anlamlı kılmak. Mit Evren’in, dolayısıyla Dünya’nın ve Yaşam’ın, yani İnsan’ın nasıl var olduğunu… yani “gerçekten” var olmuş bir şeyi, meydana gelmiş bir olayı anlatır…
Diğer bir deyişle, dünyanın nasıl meydana geldiğinin bir çeşitlemesinden başka bir şey değildir. Tüm bunlara bir açıklama getirirken de, kendisini örnek alınması gereken bir model olarak ortaya koyar… çünkü gerçekliğin yapısını ve dünyadaki farklı varlık tarzlarını açığa vurur. Rüyalar ise özellikle Freud’un bilinçdışını keşfinden itibaren farklı bir gerçeklik kazandı.
Rüyaların yapısal olarak hem mitolojiyi andırdığı hem de “ilkel” insanın kutsalı deneyimlemesine benzer bir atmosfere sahip olduğu giderek belirginleşti. Rüyalarda da mitolojide olduğu gibi “profan” dünyanın zaman ve mekan kategorileri geçersiz kılınır.
Mit “gizemleri” açıklarken bize hem bir varoluş krizi, hem de bu krizin örnek alınması gereken çözümünü sunar. Rüyalar ise “gizemlere gizemli bir yolculuktur.” Rüyalarda ve imgelemde tezahür etmeyen hiçbir mitsel motif veya senaryo yoktur. Mitolojiyi oluşturan simgeler, imgeler, kişiler ve olaylar rüyalar âleminde tekrar tekrar karşımıza çıkar.
Eliade bizi gene şaşırtmıyor. Başlangıç zamanına, tanrısal varlıkların gizemli dünyalarına her sayfasında şaşırtıcı düşsel bir yolculuğa çıkartıyor.